Kayıtlar

2022 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

İki Mükedder Yüreğin Kesiştiği Yol

'Unutamamak... Benim de lanetim bu.' Bendeniz yerdeniz ahalisine mensup, kelle koltukta, koltuk yoklukta, senelerin yalnız ve mükedder nöbetçisi : Napuşten. Kaldırıp nikabı gözlerimden her sabah pikabıma kulak kesilirim bütün ruhumla. Garipçeli Zülküfyâr Efendi'den iki gazel dokunmazsa ruhuma, gün başlamış sayılmaz nazarımda.  Gramafonda pek hüzünkâr, pür melal ince bir sızı. Neşriyatı kederden neşredilmiş bir alın yazısı. Aylardan Haziran, yıllardan miladiden pek sonrası.  Yürüyorum her akşamki yolumda sükun ile bir başına. Bir ara gözlerim yalnız başına oturmuş, oturmuş da sessiz ve sıcak bir yaz gecesini temaşaya dalmış melal, içre bir kadına ilişiverdi. Pek çekimser bir lisan-ı hâl ile üç kelimeyi bir araya getirebilmek kuvvetini kendimde bulunca sordum: Nedir sizi böylesi üzen ve dalıp gitmenize sebep hadise? Şöyle bir yan gözle bakmak suretiyle cismimi süzerek gözleriyle girdi lafa adeta ve hemen akabinde dile geldi: Ben, ömrü tek bir gün güneşsiz düşlemedim. oysa ne

Aldanış

ne baharın rengi var ne güzün ne de kışın karşısında ömrümüzün en büyük aldanışın ne bir beklenti geçmişten, gelecekten, şimdiden boş ve soğuk ellerimden, dalgın gözlerimden her günüm bir kül gibi ortasında yanışın devşirir ruhuma zaman kederli bir rüyayı her gecenin sabahında bu rüyaya aldanırım içimde kimsesiz bir yol, manzarası ölgün bu rüyadan elbet ben de uyanırım bir gün.  her günüm bir sevinç gibi uzağında uyanışın.

iki yürek

bir yanım dünle savaş, dünle verem, dünle kara öte yanım bütün bunlardan müteessir, yorgun gün geçmiyor ki çark etmesin dimağ maziye törpülenmekte ciğer, kalp, hüzünler fora! can belleyip meğer o en yakın bilineni cana köreltmişim yaşama karşı en keskin kılıçları bir mevsim çağırırdı ki o mevsimlerden uzak bir mevsim, hüzün rüzgarıyla karışırdı kana bırakırdı ellerimi, gövdesi mağrur, kalbinde yara bu dünyayı yok sayıp yeniden başlamalı öykünmekte ruhum sararmış yapraklara ve bıraktım bu kasvetli dünyayı kalanlara. kalbi benden uzak, gözlerinde tebessümle düşlerdi ikimizi ruhundaki tecessümle şimdi solgun iki yürek tek başına iki ömür yitik bir hayal şimdi solgun iki yürek aşktan yana beklentisiz solmuş iki yılgın yürek solgun, yorgun ve ümitsiz   

Müphem

titreşmiyor gökte yıldızlar gittiğin günden beri ne kıyısında oturduğum denizler ne boş sahiller avutmuyor yüreği ne caddeler ne şehirler ya bir ses gelsin ötelerden veyahut sen dön geri bir yel ki sensiz esen, ne yaz günü lodos ne kışın sam açık bir öğleden sonrası tutarken beyaz ellerini okşarken gözlerin ruhumu merhametli bakışınla başımı bu dünya yükünden alıp omzuna yaslasam hüzün bahşeden bir afitab ile penceremde gün aralıyor içimin sana dair en bilinmez sırrını özlemle durulanmış yorgun vefakar aşkımı can bulur kabrine sığmayan bir ölüye anlatsam.

Mağlup

hep aynı kalır sanıyorsun bir yanda ruh bir yanda ten oysa hiçbir şey eskisi gibi değil; bırak olmasın zaten bir zamanların armağanı, şimdi eski bir anı bir yanı hatırlatırken güzelliği, sade hüzün bir yanı yetiyor insanı yıkmaya yalnız bir bakışın lisanı en çetin ve kanlı savaşlardan galip çıktığını düşünürken

Pencere Kenarında Oturan Kadın

pencere kenarında oturan kadın. yalnızlığını taşıyorsun göğsünde dalıp gittiğin alemde sessiz bir akşamın solar iken nice baht çiçeği sînende sen göğsünde bir kurşun gibi taşıyorsun aşkı aşka bulandıkça kanayan güller gibi kanıyorsun ey pencere kenarında oturan kadın hazin yazların habercisi  baharları tanıyorsun böylece tarifsiz iç çekmeler, bitimsiz sıkıntın yüzünü sıyıran rüzgarlara bulanan keder her pencerene kurulduğunda başlayan müzik fısıldar ömrüne dair umutsuz öyküler hüzünler eşiğinde oturan kadın bakışınla ufkunda yankılanır iç sızın çağından uzak incelikli, narin sevgiler bir ay parıldasa mehtaba yalnızlığın eşlik eder akşamüstü sefaları, dost meclisi, bahar kokusu anlamını yitirir pencerende ansızın yanılmış bir hayatın kıyısında oturan kadın.

Günlere ve Sana Ait Müşterek Bir Silah

gün dönüyor sırtını tıpkı sen gibi  ve gidiyor usulca akşamlar çöküyor bir kanser gibi her anım sancılı, her yanımda ur varlığın içimde durur bir suret gibi yokluğun, göğsümde hançer gibi durur hasbihal ettikçe kanlar döktüğüm ne ciğerde bir paresi ne yürekte bulunur  akşamdan sabaha dek küllenir, savrulur  yalnızlıkla başlayan gün yalnızlıkta son bulur gün dönüyor bana sırtını tıpkı sen gibi sana benziyor işte gün çekip gidişiyle  ve akşamı getiren o hüzün eliyle... kanatır gün batarken güneş ufkumu değildir senden masum karartırken ruhumu.