Kayıtlar

2021 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sıradan Bir Güne Dair Alelade Bir Şiir

hani bazen olur ya günün tam ortasında bir his yakalar insanı en zayıf yerinden yani yüreğinden yakalar da bırakmaz geceye dek bir duyguya hapsolur insan en zarif yerinden hanidir dönse de mevsimler birbiri ardına saplanıp kalır insan bir sonbahar yeline bazen yazgıyı çizmekle silmek arasında bir yalnızlık mektubu tutuşturulur eline dönmeyi umar insan bazen  ömrün eski yollarına aldanmamış olmayı hani  adandığı yüreklerde...

Seninle

hâlâ döner mi dünyamız o bıraktığımız yerde cılız ürpertiler yoklarken yalnız gecelerimizi iki uzak kent arasındaki sonsuz derinliğimizi nihayete erdiren o sevgin, aşkın nerde en mavisi göğün ve en sarısı buğdayın seninle mümkün sevinci çağıran her hadise parlar mı hâlâ yüzü baktığımız dolunayın senin mehtabı aydınlatan ışığın nerde

Kabule Mazhar Bir Dilekçenin Kalbindeki İmza

kabule mazhar bir dilekçenin kalbindeki imza ismindir. kente çıkan yıpranmış caddeleri ardımda bırakarak vardığım bu kent senin cismindir. solumaksa hayat, hüznü ve sevinci her hüznü ve sevinci yalnız bu kentte solurum. kimsemdir senin varlığın ki  kim diye sorsam kendi kendime uğruna rüyalar arşınladığım yalınayak kimsemdir senin varlığın ki sesinde kendimden bir parça bulurum.

Köşeler: Yalnızlık Köşesi

seneler geçiyor sensiz derdi, düşün kol kola, sessiz ve uzun bir yürüyüşün sonuna geldik, son bildik bazı şeyleri idrakimiz yetmese de kederle bölünmüş olan hüzne sırnaşık bu yarım öyküye, -ki bitmemiş bir son gibiydi sımsıcak gülüşün son bildik kalan bütün yarımları. dehşetengiz bir hummaydı ayrılırken ruhumda yitik bir belleğin gün gibi taze anısıydı kaldım orada hatırlanan sesindeki çocukluk neşesinde öylece kaldım orada mahal vermeksizin yeni bir yüze, yeni sözlere açmaksızın kapıları bütün kapatılmışlara kaldım senden sonra bir yalnızlık köşesinde.

Beklenen

 Her şey küllerinden doğar  En büyük mutluluk en acı umutsuzluktan En güzel haberler en beklentisiz andan Ve kuyudan çıkılacağı an dibi görmüştür insan. Oysa beni kırgın çiçeklerin sularına katan bu bitimsiz kahır İçime günbatımı gibi çöküyor ağır ağır  Tutamıyorum geçen zamanı, tutamıyorum ellerini İçim bu dünyanın döndüğü mevsimlere sağır. Yoruldum dipsiz ve karanlık kuyuları beyhude aşındırmaktan Bana senin aydınlık göğünden bir zerre bahşeyle Bahşeyle ki yanmakta olan ruhum serinlesin Sen ümit bahşedenler içinde tek beklenensin. Bu beklenti nihayetsiz, ümitler uzak İçimdeki her kıvılcımı garip bir boşluk söndürüyor. Aşkın,  yürekte pıhtılaşan bir kan eğrisinde sönükleşen yıldızların dahi gerisinde ve hatta unutulmuş anıların gergefinde günbegün ruhun diyarını yalnızlığa bürüyor. 

Sevgiliye Özlem Dolu Son Mektubun Zeyli

Yarım kalan bir öykünün ardından yazılmış; sözcükleri özlemden ve aşktan mürekkep bir mektuptur bu, varsın bilinsin.  İnsan, ahir ömründe aşka bir kez tesadüf eder. Aşk, insana yalnız bir kez görünür. Ve insan, bu aşkla iki parçaya bölünür. Sarılınca insan o mukaddes sevgiliye bütün gövdesiyle ve benliğiyle, sarıldığı artık biraz da kendi kalbinin görüntüsüdür. Adı, aşkın saflarında yer etmiş biriyim. Bu duyguyla müsemma yazdım hatıratımı, varsın silinsin.   Şimdi ne sen bana ellerini verebilirsin ne de ben ilişebilirim ilkyazları getiren güzelliğine. Aradan geçen senelerde değişmedi bekleyişlerim pencerende. Oysa ne bir gül atmışlığın var bana ne de ışıklarla dolmuşluğu kalbimin. Öylece geçip gidiyor seneler, tam ortasında alışılagelmiş yalnızlığın, kalabalık ve  anlamsız kitlelerin, sensizliğin.  Sensiz olmak, diğer herkesi ve her şeyi önemsiz yapıyor ömrümde. Değil mi ki aşk, varlığın özündeki manayı gösterir insana? Yepyeni bakış açıları sunar ve tatmadığı hisleri tattırır ona. Bir

Mütalaa

Kalbim kadim bir medeniyet olsa  Tek kalıntısı olurdu ayak izlerin Kurumuş bir nehir yatağı zaman Üzerinde akislerin Hanidir yaradılmışlar içinde nefrete doygun  Işıksız bir gece kadar sessiz ve durgun Ve nerdedir aşkı bilen bütün cevaplarıyla Nerdedir tüm sualler karşısında suskun Bir ayna bilirim içinde binlerce yüz Bir de kaldırım üstünde dalıp gittiğim  Savrulur ruhuma bir rüzgarla güz Yağmurları göğsümde biriktirdiğim

Yabancı

bir vakitti göğsümden fışkıran yaban çiçeğinin; beni karşı konulmaz hüznüme karşı savunduğu, bahar getirdiği ve güzellikler sunduğu bir vakitti birdenbire bir son buldu sebepsiz. günbegün soldu göğsümde var olan soldu o bir sözle yeşeren, açılan bana yalnız ölmeyecek bir hatıra kaldı her ânıma parçalanmış bir his gibi saçılan. ey aşktan mürekkep, mükedder yazgım seninle biz hiç bir araya gelmedik bu şehirde yaşadıkça göğsümüzde açılıveren ne varsa  içten içe bir yabancı oluyoruz hepsine.  

Gün

gün: içi yalnızlığın sönük yaldızlarıyla bezeli  adressiz, muhatapsız ve cevapsız bir mektup. götürüp eski yazlara ve çocukluk heyulasına ve umudu taş betonlar üzerinde uyutup seyreltiyor bendeki özlem akşamlarını. ne tan vaktinin serin rüzgarı ne kavuran güneş  yetmiyor bendeki aşkı karartmaya işte, bu akşamlara harcanandan arta kalan ömür bir nazar ve bir uyku arasındaki ömür  nice gidilecek yolu kesiyor tek bir hatıraya

Boşluk

Nereden başlasam orası bir sonmuş gibi. Nereye tutunsam bir boşluğu kavrıyor ellerim. Bir güzellik ki ruhumun susadığı, henüz çark etmedi gençliğimin caddelerine. Onlar da yitip gidiyor hissettirmeden günden güne. Nereden başlasam orada bitiyor her şey. İçime, davetinden mahrum olduğum coşkun bir şölenden kalan derin bir sessizlik ve boşluk hakim. 'Aldanmıyorsam bir zamanlar hayatım, önüne bütün gönüllerin açıldığı, yoluna bütün şarapların döküldüğü bir şölendi' der, Arthur Rimbaud. Yaşadığımız her güzelliğin  di'li geçmiş zaman içinde bu denli ıstırap vermesi, bugün içine düştüğümüz boşluktan daha başka ne olabilir ki? 

Akşam

Her günüm biteviye küllenen sigaram gibi sönmekte Yankı bulur içimde sesinden özlemli bir serenat Akşam, yine o beldede yaşayan sevgiliye dönmekte Bir yerden yeni başlasa da hep bir yanı eksik hayat Toplanıp semanın kubbesinde tüm kuşlar İlan eder ömrün mükerrer akışını Ve akşamı takip eden sabahların fecrinde Sensiz doğan güneşin ruhumu yakışını

Bekleyişe Dair

'Bekleme' derlerdi. Mart'ın beşinden önce kalkmaz o gemi; Bu rıhtıma varması Mart on yedi belki. Bilmezler Bekleyişler takvimden bağımsızdı oysa. Gerilmeyi bekleyen gizli bir ok gibi, Hazırdı yer etmeye ömrün ortasında. Şimdi ne bir öfke emaresi yahut ne bir his... Bir zamanlar köpürmekte olan o mai deniz, Duruldu aniden; karardı mehtap bu dem. Bana kalan bu bekleyişten derin bir elem.   Kırılmıştı son okum sadak içindeyken...

Bulut

ömür bir bulut; grisi kurşuni, karası kederden yağar durur fevkalade uzun gecelerden. olanca ağırlığına sînede solmuş gülün    ve yalnızlığa kesen savruk bir tahayyülün feragatimi arz ederim cümle tahammülden. uzamış yollarım ben yollara düşmeyeli bir kahır testisi kırılmış ben doğarken yollarıma  umarken ötelerde berrak bir gökyüzünü kapkaranlık bir bulut bıraktılar kollarıma nece bilse öyle konuşur, dil heceden teşkil tasa ehline neyler hüzün, hüzün dilde tekmil.  

Aykırı Günlerde

aykırı günlerin sonunda aklımda hayalin hakikat midir ufkumdaki o esrik meyalin ne sabahın huzuru var ne kapkara leyalin ciğerden taşan yükün haddi hesabı yoktur toplanmaz tekrar bir rüzgarla dağılan kum o eski resimlerdeki içtenliği unuttum gözlerini bir an olsun geçen günlere yum göreceksin mâzinin bugünde yeri yoktur.  bırak kalsın yerli yerinde bütün yaralar en güzel hatıraları bir söz karalar ecel elbet her kapıyı bir gün aralar aşığın şehrinde ruha ölüm yoktur. 

Döngü

hüzünle büyüyen pencerendeki zambak ve ellerinin şefkatle ellerimden tutuşu hatıranla müsemma ismin diyor: bak özlemde son buluyor bu ömür yokuşu bazı anlar kurak bir kır bahçesindeyim zaman zaman sisle kaplı bir karanlık kentte bir eylül ki eskimiş, hazin ve mükedder dönmüyor mevsimler bu uçsuz labirentte

İki Ray

Ne âlemde bir beklentim ne bir ümidim var Yalnız sende soluklanmak soğuk bir sonbahar Aramızda zamanın gerisinde kalmış yağmur Aşkın ve sevdanın şarkısını söylüyor. Vakit ne kavuşmak ne ayrılık vakti şimdi İkisi arasında garip bir yerde: mağmur. Özlem mukaddes, soylu bir kan gibi Günbegün damarlarıma süzülüyor. Sen o kalabalık beldelerin en kuytusunda Ben ruhumla onulmaz bir kan uykusunda Günler kalbimin şimdi zalim celladıdır Ancak beni öldüren yalnız senin adındır. Adın ki ömürde tükenen bir heves Özlemle tutulan dilimde kısılmış bir ses Diyorum dinsin bu yağmur şarkılar bitsin Yalnız senin kokun toprağıma sinsin Ne koynuna sokulan rüzgârlardayım Ne buğulu pencerende beliren siste Ben avucunda eriyen o eski kardayım Yeniden gelirim sen yeter ki iste. Bambaşka iki rayda aynı kalan yolculuğun Mümkün olduğunu gösteren aşkınla yaşıyorum. Olur ya unutursun; silinir kalbinden adım Seni yorgun yüreğinle Allah'a ısmarladım. 

Gül ve Bülbül

Muhteriz sönmekte afakın o ahenkli ziyası Her ferda-yı münevver bir gaib kuş şimdi Ol mahpeyker dilrubaya meftûn kanatlanır Leyâl-i efgânide bîçare                                           sükûta uğurlanır. Onsuz Bîçâre bîkes hem lâmekan ve bîdermân Âşinâ-yı hüsrân ile inlerken âsumân Titreyen dudaklarıyla mâziyi yad eder Ol gül-i ruhsâra hasret bülbül                                                        şöyle der:   Ne bahçende gâib olmak bu ruhuma zulmet Yâhut ne sunduğun şârab-ı aşkındaki zehir Garip bir mâşukânım bir dirhem merhamet Veyâhut ellerinde kuruyacak                                                  kalbimdeki nehir.