Yansımalar II
İflah olmaz bir yalancının sönmüş mumu gibi karanlığım bu aralar. Kar ve yağmura muhtaç, çaresiz bir Sahra Çölü sakini kadar umutsuz. Bu dünya benim için gerçekleşmesini istemediğim senaryoların yalın bir gerçeklikle vuku bulduğu karalama defterinden başka bir şey değil. Orada karalıyorum ben de ruh halimin tükenmez sıkıntılarını. Hafızam beni yanıltmıyorsa bu defterin bana ayrılan kısmı bakir bir ruhun el değmemiş göğsü kadar ak paktı bir zamanlar. Ama burası dünya ve burada en güzel, en dokunulmamış çiçekler bile kararıp solmaya yüz tutuyor. Taze bir toprakta filizlenmeye ihtiyacım var. Deşilmez ve dokunulmaz bir yasayı çiğnemiş gibi tecritteyim son zamanlar. İnsanın en büyük hapsi zihnidir demişti filozof bir büyüğüm. İnsan, kendi kafasının içinden çıkıp dünyayı kendinden ve geçmişinden bağımsız algılamaya başlayınca mı özgür olacaktır yani? Belki bu denli spesifik ve detaylı bir özdeyiş değildir bu. Her neyse, tecritteki bilmem kaçıncı günün kaçıncı gecesi, problem vuku buldu; en