Kayıtlar

Ekim, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Bakış

O soğuk ve yalnız geceleri kışın, Bana esirden sıcak cismini sun. Ruhunla sen içimde yaşıyorsun. Kor gibi nefesin ve ruhumu yakışın... Tefekkürle nikabını kaldırdım önümden Kaldırdım senden özge her hissi yönümden Düşündükçe gözlerini özlemle içimden Gecelerimi kurşun gibi deldi bakışın.

Yeraltı

Yaşamak yara almaktır. Ve yaraların kabuk tutmasını beklemek zamanla. Kendi kabuğuna çekilmek istiyorsun ama kabuk paramparça. Seni bu kıymetsiz cihanın soluksuz harbinde yapayalnız bırakan her şeye sırtını dönüp gitmek istiyorsun ama içindeki bütün arzular yenik düşüyor yorgunluğuna.  İçimiz bizim, bir yerlerde hâlâ yaşayanlar için en sessiz mezarlık. İçindeki kesif karanlığa gömüldükçe sessizleşmesi bundandır insanın. İşte... Eve her zamanki monoton dönüşler ve günboyu aşinası olduğun simaların zorlama selam merasimi. Yetmiyor yaşadığın hiçbir şey bu hayata bir anlam katmaya.  Hep diyorsun, ' bekleyiş güçlü bir annedir ve emzirir umudu içimizde.' Oysa dönüp arkana baktığında görüyorsun ki bütün o nihayetsiz bekleyişlerden var oluyordu umutsuzluk. Hayat bir sona ermeyecek olsa nasıl katlanırdı insan buna? İşte yine bir gün olanca sıradanlığı ve ağırlığınca sıkıntısıyla bitiyor. Günün bitişi neden hiçbir şey ifade etmiyor? Beklentilere kayıtsız yeni bir gün, sıcaklığını yitirmi

Doğum Günü Hediyesi: Covid-19

1 Aralık 2019  CoV2 bir diğer ismiyle koronavirüsün yeryüzünde bir insan bünyesinde belirdiği ilk tarih.  4 Ekim 2020 Virüsün bünyeme sirayet ettiği tarih. Bir başka deyişle, yağmurlu bir sonbahar gününün buğulu bir sabahında doğmuş olan şahsıma doğum günü hediyesini sunduğu tarih.  Düşüncelerini zihnine hapseden, hislerini kalbin karartılmış odasında saklayan biri için karantinada kalmak yabancı bir eylem değil. Bilakis bu bir eylem bile değil. Eylemsizlik içinde sürdürülen bir yaşamın hareketsiz bir düzlemde öylece sonsuzluğa akıp gidişinin öyküsü bu. Zaman ne daha hızlı ne daha yavaş bugün. Yazgının, insana üstünlüğünü kanıtladığı sıradan bir gün.  İçimde kırık kemiklerden bir peron yapılmış da ruhumun kederi ve bedenimin tüm sancısı bu perona sığdırılmış gibi. Göğsümü keskin bir bıçak ağzı yokluyor durmadan.  Gerçek gibi görülen rüyaların tesirinde bir çift göz düşünün. Gerçekler zaten yoruyorken, rüyaların da gerçeğe bu denli yakınsanması gözlerimde fer, gözlerimde hâl bırakmadı.