Kayıtlar

Mart, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Karantina Günleri Şarkı Listesi

Enrico Macias - Oh Guitare Nancy Sinatra - Summer Wine Roy Orbison - California Blue Tülay German - Celui Qui Viendra Patricia Kaas - If You Go Away Caroline Lavelle - No More Words - The Trees They Do Grow High Loreena McKennitt - Tango to Evora Eros Ramazzotti Un Altra Te Elena Ledda - Pesa Eleni Vitali - Ena Xeimoniatiko Proi Meiko Kaji - Hotaru No Hashi Guadalupe Pineda - Historia De Un Amor Dean Martin - Buona Sera Elvis Presley - It's Now or Never

Rüya

Benim rüyam, Yusuf'un kaderiyle yorumlandı ilkin Tanrının bahşettiği bir unutuluş bu. Çocukluğumu dargın bir gönülde saklıyorum; Eskiyor cüzdanda saklanan bir fotoğraf gibi. Yaşam akıp giden nehir ve sular bana uzak Ölüm ötelerde bir şehir ve ruhum yalınayak... Nergisten yapma insanlar geçiyor bir bir, Solgun bahçemin köşelerinden boğularak. Kayda değer bir dilekçem olmadı Tanrıdan Ne bir şikayetim ne de mutlu bir devir Nihayetinde varoluşu yok eden bu sanrıdan Yok oluşu var edecek o topraktan sedir. Hayat, sevginin veyahut bir kazanın sonucudur Ölümse mütemadiyen bir aşkın galibi Geçmişin ardına düşen şimdi yüreğimin ucudur Asırlar kadar eski bir zamanın talibi...

Latin Amerika Şiiri ve Yalnızlık - Jorge Luis Borges

Resim
Borges, 24 ağustos 1899'da Buenos Aires'te doğmuş, edebiyata olan ilgisini babasının kütüphanesinde kazanmış; çok küçük yaşta İngilizce kitapları okuyarak bir bakıma bu kitaplar vesilesiyle dil eğitimi de almıştır. Henüz 9 yaşında Oscar Wilde'ın Mutlu Prens eserini İngilizceden İspanyolcaya çevirmiş; bu çalışmasıyla birçok gazete ve mecmuanın dikkatini çekmiştir. Borges'in böyle bir ortamda yetişirken dünyaya adını duyurması da kaçınılmaz olmuştur elbette.  Ama bütün bunlar yaşanırken bir de arka planda  kişiliğini şekillendiren bir hayal dünyası da sarmıştı Borges'i. Tıpkı bizim yazın tarihimizde Servet-i Fünun topluluğuna mensup şairler gibi bir hayal ve hakikat çatışması içinde geçen günlerini bütünüyle olmasa da hayalciliğe adamış; hakikatin edebiyat için yeterli nicelikte ve nitelikte içerik muhteva etmediğini düşünmüştür. Bu yönden realizmin yüzeysel satır aralarına romantizmle derinlik katmıştır. ''Konuşarak birkaç dakikada açıklanacak şeyleri b

Özlenen

senin her şeyi güzel kılan bir tebessümün vardı yüzün güneşle parlayan bir güz sabahıydı... senin sımsıcak bir bakışın oluyor sözlerin gibi ellerin bir çocuk neşesiyle balıklar çizen ressam gözlerin, bulutların kaybolduğu bir okyanus dibi diyorum, sende yok olana dek bütün varlığımla dalsam... gidilmemiş uzak bir diyarın havasını taşıyorsun özlem dolu bir yüreği peşinden sürükleyen sen ruhumun sonsuz bir hayalinde yaşıyorsun bak! yüreğimdir aşkınla günden güne eriyen senin sözlerindir şimdi okuduğum her şiir dalıp dalıp gittiğim hayalindir koynunda rüzgar şefkatli ellerindir, usulca esiverir okşar ruhumu biten her günün sonunda...

Latin Amerika Şiiri ve Aşk- Pablo Neruda

Resim
Pablo Neruda, Julio Cortazar, Luis Borges, Garcia Marquez ve Güney Amerika'yı düşünceleriyle, duygularıyla ve dizeleriyle ihya etmiş olan diğer nice yazar-şair... Hemen hepsi, ilkin Latin Amerika'nın gösterişsiz  kasabalarında edebiyata yönelmiş; zamanla yazdıkça ve düşündükçe dünyanın her köşesine kendilerinden bir iz bırakmışlardır. Özellikle aşk ve hayat ekseninde realist ve romantik tutumların bir arada işlendiği eserleri vermekte mahir bir topluluk olan bu yazar ve şairler, şiiri aynı zamanda sosyal meseleleri ve halkın problemlerini göz önüne sermek için bir araç olarak görmüşler; Güney Amerika'nın eşsiz doğası ve manzaraları karşısında sembolizmin cezbedici albenisine de kayıtsız kalmamışlardır. Buğday nasıl filizini sürer de Çıkarsa toprağın üstüne Güzelim kırmızı elleriyle Sessizliği burgu gibi deler de Biz halkız; yeniden doğarız ölümlerde. P. Neruda Bir kıtanın antropolojik özellikleri genel itibariyle bağlayıcı olduğundan mütevellit, herhangi bir kıtaya

Hicran

Yokluğunda ışıksız, zifiri bir geceyim Varlığının tadını unutalı yıllar oldu gülüm Belki bazen dudaklarında ıssız bir heceyim Aşkı var eden ömürdür; ömrü var eden ölüm. Aşk, bu denklemde ölmek demek kutlu sevgili Bir müjdeye muhtacım yumuşak ellerinden Ben aşkınla var olmayı öğrenmiştim oysa ki Neden şimdi ölmüş gibi hissediyorum derinden? Sen kahve gözlerinle göğü izlersin ya hani Hani gökyüzü büyür, büyür de taşar gözlerinden Ben de ruhumla izliyorum senin hayalini Oysa hakikati bir zehir gibi tattım sözlerinden Sensiz saadet bahçelerinden çok uzaktayım Çatırdayan yapraklar değil kalbimdir ezilen Derinliği beş para etmez bir gecenin ortasındayım Bir hicranla vuku bulur gündoğumu âniden...

Korona Günlerinde Aşk

"Hiçbir şey, ölümünden daha çok benzemez insana." "Aşk yüzünden ölmekten daha büyük bir onur yoktur." Gabriel Garcia Marquez  Karanlık kolera günlerinde imkansız bir aşkın ve savaşın eşiğinde düzenden mahrum halde tarumar edilen bir kentin ortasında birbiri için çarpan iki yürek, yüz yıl sonra farklı bedenlerde var olmuş gibi yaşıyor birbirinden uzakta. Yazılan onlarca mektubun ve hayali kurulan mukaddes bir istikbalin bu iki yürekten uzaklaştığı günler dönüyor birbiri ardına.  Mevsim salgın. Aşk sonsuz. Bekleyiş süreğen. Marquez'in acıyı içselleştirip satırlarında, yalnız ve keder dolu bir ruhun derin ıstıraplarını ve kolera günlerinde yaşanan bölünmüş bir aşkın mutsuzluğunu anlatan hikayesini yaşıyorum bugünlerde kendi içimde. Yasak bir aşkı buğulu bir özlem penceresinden izler gibi dalıp gidiyorum uzaklara. Aşka dair birkaç temelsiz teşebbüsün muhatabı olsam da ruhum o tek, o biricik aşkın hizasından çıkmadı bir an bile. Marquez, ruhun çekebileceği

İkilemler

İki şık arasında, derin düşünceler ortasında kalmış ve karar verene dek ölmüş gibiyim. Bazen ise en kötü karar iyidir kararsızlıktan deyip en kötüde karar kılmış; çıkmaz sokakları günaşırı yalın ayak aşındıran umutsuz bir hadiseyim. İnsana yalnızlığı unutturan kalabalıklar olurken, bana yalnızlığımı unutturan yeni bir yalnızlık oluyor. Her bir yalnızlık sayfasını eskitip derin bir nehirde bilinmeze giden yalnızlık gemileri yapıyorum bir bir. Bilinmeze giden sayfalar değil; ruhumun ta kendisidir. Geceler boyu düşüncelerimin üzerine bir perde gibi iner hüzün. İlkbaharı yaşanmamış yağmur yüklü bir ömürde, geçip giden günler demirbaşıdır güzün. İçimdeki sessizlik, kendini tekrar eden bir acılar nakaratı. Dilimdeki sessizlikse, huzursuz bir ruhun eksiksiz yankısı. Uyandığım her günün bir evvelindeyim Yarınlara giden treni kaçırmış gibiyim.

Sesleniş II

Bir roman gibi sayfa sayfa kurduğumuz hayali Yaktık dünyevi bir hakikatin cehenneminde Saklandık birbirimize suçsuz günahkarlar gibi Bir pişmanlık duygusu kalmadı göğsümüzde Sen kalbimde olmayacak olan her şeyi olduran Yüz çevirsen bahçemde çok karanfil solduran Gün gelir bir yabancı el kalır sînemizde Unutulmaz ruhumda bıraktığın hatıran Sensiz tabiat nazarımda mahiyetini yitirdi Gelmeyecek mevsimi bekliyorum penceremde Anlat! Bir gül gibi kuruttuğun vaatleri Kaç gece daha düşünerek öleceğim yeryüzünde?

Küllükte Kalanlar

Resim
Bu anlattıklarım hiçbir şey değil Ama başıma geldi bütün bunlar Birini beklerken bilmediğim Bir zamanlar... Pablo Neruda Günlükten silinip küllüğe doluşur bazı saatler. Sıradan bir günlükte satırları var eden her bir yaşanmışlığın temelinde korkunç bir boşluk ve hüzün vardır. Kederi var eden, işte bu boşluğun yansımalarında şekillenen yanılsamalarım olur. Yanılıyorum boyuna. Yanıldıkça pişmanlıklar kalıyor küllükte birbiri ardına. Üzerine karlar yağan simsiyah bir kalbin beyaz olduğuna inanıyorum. Ve karlar eriyip de hakiki rengine bürününce her şey, önce güneşe kızıyor; sonra siyahı suçluyorum. Oysa karlar yağmadan da ben her şeye rengini çoktan vermiş oluyorum. İnsanları, olayları ve olguları bir renge sokarken, küllükte kalan yalnızca kül rengi oluyor günden güne birikerek. Bugün sigaramın dumanında sade bir ömürden beklentilerimi görüyorum. Bu anlattıklarım aslında hiçbir şey değil. Sigaramın dumanı da öyle. Hayat, iki eli kanda zarif bir katil. Bir şekilde yetişiyor hep