Kayıtlar

Temmuz, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Git

Resim
Ansızın gelmiştin, ruhuma gün ışığı sızar gibi Aydınlanan penceremde taptaze bir çiçek gibi Gidişini uzaktan seyrederim, içim kördüğüm Son veda ile yokluğa karışmaktı gördüğüm Demek gidiyorsun şimdi sıcak bir akşam vakti Bir merhabaya hasret bırakıp bu yorgun kalbi Gidiyorsun işte gözlerin çoktan hazır vedaya  Dilinde titreyen mahcup bir son, elvedaya Rüzgarlar esip gider ve değiştirir zamanı Gün gelir hissedersin yokluğumda hazanı Senden önce yaşamayı nefes almak sanmışım Sen gelince nefesime senin sesini katmışım Dik bir yokuştur şimdi yokluğun, aşılmayan Yapayalnız gecelerde bir mehtap, parlamayan Demek gidiyorsun şimdi ardına bile bakmadan Git, kıvılcımdan mahrum yüreğimi yakmadan Git, soldurduğun güllerin bir baharı yok artık Bir resmin bile yok bende, hatıran yok artık Bir teselli arıyorum şarkılarda şiirlerde Git, aşkın beni öldüren bir zehir şimdilerde Ey gizli gözyaşlarımın ve sırlarımın şahidi Tükendiğim geceleri

Geçmişe Gitmek

Resim
Hani bazen olur ya geçmişe gitmek istersin; bir şeyleri düzeltmek veyahut yeni başlangıçlar yapabilmek için. Bazen de geçmiş, bir gölge gibi her an peşindedir ve bunu bütün güçsüzlüğünle hissedersin... İçinde bulunduğum anda mutsuzum, yarınımdan umutsuz. Geçmişe gidip bir şeyleri değiştirebilmeyi her insan ister. Ruhumdaki bu sonsuz keder, damarlarımdan akan bu sancılı his... Doğan her güneş, parlayan her mehtap ve titreyen yıldızların engsiz uzaklığı bana derin bir pişmanlığın ve geçip giden zamanın acımasızlığını hatırlatıyor. Oysa sarsılmaz bir inanç ve güçlü bir hevesle doğrulup yürümeye öyle ihtiyacım var ki. Doğan güne bir anlam katabilmek için o ilk adımı atmaya... O ilk adımı attığım vakit aştığım en büyük engel kendim olacağım biliyorum. Ancak bunu yapabilmek için ruhumdaki onulmaz yaraları sarmaya bir merhem gerek kendimce.  Geçmişe duyduğum özlem duygusu yeni bir şey değil içimde. Özleme diyeceğim yok, özlem hep içimde. İyi veya kötü olmuş ne fark eder, o hep en gü

Sensiz

Resim
Gözlerin, perdesi örtülmüş bir pencerenin ardında, Faydasız şimdi yollarım geçse de pervazından. Sen o ilahi gelişinle yaralarımı sardın da, Gidişinle saadeti bin parçaya böldün ardından... Vedalara hazırlanmak için mi yaşıyor insan? Veyahut ayrılığın tükenmez sancısına? Gün ışığı bekler durur gecenin karasından, Kifayetsiz merhemdir yeni gün, acısına... Ellerin, yabancı bir kentin soğuk rüzgarında, Buz keser yalnızlığı hissettiren ayazından. Gönül bağım kavruluyorken aşkın narında, Boğuluyorum sensizliğin pınarlarında.

Bir Şiirin Sinematografisi

Resim
An itibariyle şiire sinematografik bir bakış açısı getiriyorum. İnsan aylak kalınca, şiire, daha önce şiirle bağdaştırılmamış perspektifler katıp onu değişim potasında eritiyor. Ya da tamamen bana öyle geliyor. Aylaklar ne yapar bugün pek fikrim yok. Sıradan delilik öykülerinde kaybolmuş biri olarak söyleyebilirim ki Bukowski gibi bir aylaklık hayatı varsa dışarıdakilerin, o bohem yaşantıya yanaşmak isterdim. Sabahın erken saatlerinde ipekten bir robla elde viskiyle dünyaya sövüp saymak, insanların istek ve arzularını umursamadan aylaklığın keyfini çıkarmak güzel olsa gerek. Ama hali hazırda önünde durduğum pencere Sunset Bulvarına bakmıyor ve ben de Bukowski değilim. Dolayısıyla aylaklığımı şiirle ve şiirsel bir meşguliyetle geçiştireceğim. Kaldı ki her şey bir süre sonra oldukça sıkıcı bir hale dönüşüyor. Monotonlaşan bir yaşamın nöbetçisi olmayı kim ister ki? Her neyse. Bazı filmler vardır, izledikten sonra filmin outro ekranına öylece bakıp kapanış soundtrackine dalıp gittiğimiz.

Akşamüstü Film Önerisi

Resim
                                                                      Köşedeki Dükkan Film, iki büyük dünya savaşı arasındaki tarihlerde, 1937'de Macar yazar Miklos Lazslo'nun yazmış olduğu Parfumerie isimli eserden alıntılanarak 1940'ta, savaşın sürdüğü bir dönemde çekildi. Siyah beyaz hikayesinde insan ilişkilerinin ön planda olduğu sekanslar ve diyaloglar gerçekçi ve canlı. Aynı zamanda Jane Austen klasiklerinden kesitler sunan filmde, romantizmin ve aşkın da anlamca tekabül ettiği davranışlar yerli yerinde ve abartısız. Filmden alıntılanan bu fotoğrafta, Margaret Sullavan (Klara Novak)'ın elinde tuttuğu kitap Jane Austen'in Aşk ve Gurur kitabı. Yönetmen, film içinde bu kitaba sıkça atıfta bulunup Klara Novak'ta romantik bir karakter portresi çizmeyi başarmış. Kısaca tarihsel ve epistemolojik bilgiyi verdikten sonra geçelim tahlilimize.  Film, Macaristan'da köşedeki bir hediyelik eşya dükkanında geçiyor. Bu film, tek mekanlık filmler içinde kendi