Kayıtlar

Aralık, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Arayış

Puslu ve sisli bir kış gecesinde, kentin ışıklarıyla aydınlanan caddeleri geçiyorum bir bir. İnsanlar her şeyin farkında gibi yaşıyor; bense hayata dair bütün farkındalığını yitirmiş halde geçiyorum soğuk bakışların arasından. Bu donuk bakışlardan dünyaya yayılan şey kirli ve sonsuz bir kibir. Sokak hayvanları, sokak insanları ve sıra sıra binalar arasında, çiy düşmüş betonlar üzerinde kendimi aramak macerası bu. Kimisi tüm kainatı arar ve kendini bir başkasının gözlerinde bulur, kimisi arayıştan bile yoksun halde kendi ruhunda kaybolmuştur. Bütün bu kalabalık içinde, yabancı seslerin ve yüzlerin ve yabancı bir semtin ortasında kendini aramak zor. Ruhum, uzak bir denizin kimsesiz kıyısında bulunmuştur. Ararken kendimi... Eski bir defterin arasında solan bir yaprak gibi, Unutulup katılaşır ellerim eskiyen bir zihinde. Zaman eskitir, insan eksilir. Önce insan küllenir bir başkasının kalbinde; sonra anılar, geçip giden zamanla zihninde. Kendimi arayışların ortasındayım ve bu arayış

Beklemekten

Fonda usul Rodriguez, zihnimde Schiller dizeleri Gece bir bir kayıyor yıldız köşelerinden Sabahın ilk ışıkları uzak İstanbul semtleri Seni yarı çıplak yarı baygın boğuk düşlerden... Bukowski'yi sevemedim biraz savruk serseri Daha da geriye gitmeli belki uzun senelerden Devrimin Fransız aksanı Lamartine'de melankoli Öyküler yarım sen yarım kalır her şairin elinden Bazen harcamaktır insan, ruhunda bir bedeni Rilke veyahut Baudelaire dolu kısa bir şiirden Bazen İstanbuldur usturası, yoksul gramafon nedeni Bir içimlik sigaradan, kadından, kötü rüzgar sesinden Bazen içinde kaybolunan romantik bir roman gibi Marquez'le tattım aşkı soğuk kolera günlerinden Ve bazen adı solar yürekte kıpkırmızı bir gül gibi Yalnızlıkla harcar zamanı umutsuzca beklemekten Gece yarıladı beni, beklerken akşamı -'Kalbim öldü. Bomboş bu dünya, Boş yere akıp gidiyor gözyaşları'

Ağır Gidiş

Sen aldırma gözlerimin dalıp dalıp gitmesine Bulut gibi parça parça dağılmasına içimin Ruhumda mutluluğun bir yol gibi bitmesine Kırık dökük ellerce dağılmasına incimin Farz et tanışmadık konuşmadık yıldızlardan Ne adım kalsın aklında ne de hatırım Dudaklarının incecik ve sıcacık kıyısından Uzaklaşır gider ruhum meçhûle, yarım Bir bakarsın yıldızların karanlıkta kaybolduğu Uzak ve soğuk bir alemde dirilirim yeniden Ağır ağır gözlerimin kapanıp da dolduğu Uzun bir gecenin sonunda parlar güneş aniden Bazen üstesinden gelmeli çetrefilli bu hayatın Bilirim bütün ruhlar biraz biraz darmadağın Tanıdık şarkıları sarıp sarıp geriden Özlemini duyuyorum farklı tınılardaki çağın Yavaş yavaş toparlanıp gidiyorum senden Zaman gibi eriyor caddelerde bedenim Sonbaharın son yaprakla çekip gittiği yerden En soğuk yalnızlıktır mütemadi yârenim.

Bir Şarkının Yankısı (Accept-Seawinds)

Gerek gitar rifleriyle, gerek solosuyla ve bilhassa lirikte var olan romantik kaçış hissiyatıyla senelerdir ruhumda yankısını bulduğum bir hava var bu şarkıda. Senelerdir her karanlık ve gri Aralık günlerinde ve gecelerinde, bu şarkıda ruhumun bir şiirle nasıl da bütünleştiğini dinleyip durdum. Neden sonra fark ettim, kendime dahi uzak bir yerlerde var olmuş ruhum. Accept - Seawinds Soğuk ve karanlık bir Aralık gününde Yağmurun altında yürürken Yolun kenarında bekledim Bütün gece boyunca... O gri Aralık sabahı  Evimi terk etmeye karar verdim Hiçliğe giden bir trenle, Uzağa... Çok uzağa... Binlerce mil uzakta Ayın yıldızlarla el ele tutuştuğu yerde Günlere dair hayaller, Geçip giden günlere dair... Geceleyin deniz rüzgarları çağırıyor Ve şehir çok uzakta Deniz, bilinmezliğini büründüğünde Gece ve deniz rüzgarları beni çağırıyor.. Birçok hatıram oldu Arkadaşlarım düşlerim... Fakat bu kez yanılmıyorum Deniz rüzgarları çağırıyor ve şehir

Aşk

Duygusal bir boşluğu doldurmak uğruna kalbimizde var olduğundan emin olmadığımız hissiyat ile yoğun bir belirsizliğe sürüklüyoruz kendimizi. Yalnızca kendimizle de sınırlı kalmıyor üstelik, muhatabımızı da bu karanlık belirsizliğin içinde harcıyoruz. Oysa zamana ihtiyacı vardır bazı şeylerin. Kendi zamanı içinde yaşarken, erimeye ihtiyacı vardır insanın bir başkasının zamanında. Onun eline dokunduğumuz vakit kendimizi onun hayatında görmek için o ellerin sıcaklığından çok daha fazlasını hissetmeye ihtiyacı vardır aşkın. Gözlerine dalıp yaradılışın aşk ile bağlantısını görmek için göz göze bakışmaktan çok daha fazlasına... İşte bütün bu belirsizlik içinde ruhumuzu da bir bedenden sıyırıp iki bedene hapsediyoruz. Artık iki kişilik yaşıyor, iki kişilik düşünüyoruz. Oysa aşk, tek olmakla kaim; tekliğin içinde yalnız olmamakla... Aşka dair birçok hikayeyi barındırır içinde insan. Herkes geçmiştir bu derinliğin kıyısından. Ama gerçek manada yaşayabilen azdır; yaşayıp da hayatın hakiki an