Kendimle Sohbet III
Bana sonbaharın serin akşamlarını hatırlatan yağmurlu ve sessiz bir Mayıs akşamından yazıyorum bu mektubu. Takvim ileri sardıkça ben geri gidiyorum seneler içinden. Çünkü güzelliğin herkesçe bilinmeyen gizleri ve mes'ut ruhum geçmişte kalıyor günden güne. Edebiyatın şiirselliğine dalıp gidiyorum bu alemden yitip. Felsefi ve düşünsel bir kaygıyla varoluşçu ruhumun yokluğunu irdelerken buluyorum kendimi bazen. Her şeyi elde etmiş bir yazarın, ruhunda yerini bir türlü doldurmadığı boşluğa dayanamayıp intihar etmesini düşünüyorum bazen de. Neydi o boşluğun bu denli derin ve bitimsiz bir huzursuzluğa sürüklediği? Nedendi Hesse, Pavese ve Yesenin'in içine düştüğü bu kesif boşluğun bitimsizliği? Yağmur, gökyüzünü yere indiriyor aheste düşen damlarlarla. Ve siliniyor her bir yüz damlalar arasında. Melankolik bir Béla Tarr filmi için tüm koşullar hazır. Filmde hüznün kendisi oluyor ruhum yağmurların altında. Bitmeyen ağır bir siyah beyaz filmin dram yüklü sekansları gibi yürümek; ısl